03.02.2020

KUR’AN VE SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ

KUR’AN VE SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ

 

Kıymetli Müslümanlar; bu günkü vaazımızda Sünnetinİslâm kültürü” demek olduğunu, ümmetin sünnetle var olacağını, onunla yaşayacağını ve yozlaşmanın sünnetten ayrılmakla başlayacağını anlatmaya çalışacağız.  

 

Kur’an’ı-Kerim Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilen son ilahi kitaptır. Yüce kitabımızın muhatabı bütün insanlar, gayesi de insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için, Kur’an’ı okumamız, anlamamız emir ve yasaklarına uymamız gerekir. Kur’anı okumaktan maksat onu anlamak, onu anlamaktan maksat da ona uymak, ahkâmı ile amel etmek, gösterdiği yoldan yürümek, hâsılı Kur’an’ı yaşamaktır.

 

Kur’an-ı Kerim: Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen bir şekilde son Peygamber Hz. Muhammed’e indirilen, Mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fatiha ile başlayıp Nas suresiyle biten, insanların ve cinlerin benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapca mu’ciz bir kelamdır.

       تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ.

 "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti.” (Muvatta, Kader, 46)

 

Kur’an’ı-Kerim Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed ( a.s.)’e gönderilen son ilahi kitaptır. Yüce kitabımızın muhatabı bütün insanlar olduğu gibi gayesi de insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için, Kur’an’ı okumamız, anlamamız emir ve yasaklarına uymamız gerekir.

 

Kur’anı okumaktan maksat onu anlamak, onu anlamaktan maksat da ona uymak, ahkamı ile amel etmek, gösterdiği yoldan yürümek, hasılı Kur’an’ı yaşamaktır.      

         

Öyleyse Dinin Birinci Kaynağı Kur’an-ı Kerimi Tanıyalım:

           

1 - Kur'an şifâ kaynağıdır: Kur'an mânevî hastalıklara, rûhi dertlere bir şifâdır.

 

يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِى الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنينَ  

 “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 57)

 

        وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَاراً

“Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.” (İsra, 82)

 

2 - Kur'ân hidâyete vesiledir:

 اِنَّ هذَا الْقُرْانَ يَهْدى لِلَّتى هِىَ اَقْوَمُ

“Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir” (İsra 9)

 

Bitmez tükenmez bir ilim, hikmet ve saadet kaynağı olan Kur’an, nuru ile alemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana, sağlam bir imana sahip olmasına vesile olan, akılları ve gönülleri aydınlatan yüce bir kitaptır. Bu itibarla hayatın manasını anlamamız, iyi bir mümin olmamız, hayatın çilelerini ve sıkıntılarını göğüsleyebilmemiz için  Kur’an’a  yönelmemiz ve ondan öğüt almamız gerekir. İnsanlık ne zaman Kur’ana yönelmiş, onu rehber edinmiş ise, kişi ve toplum olarak huzura kavuşmuş, ileri medeniyetlere sahip olmuştur.

     3 - Kur’an, hablullahtır:

 وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا                             

“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın;parçalanmayın.” (Al-i imran 103)

 

مَنْ قَرَأ القُرآنَ فاسْتَظْهَرهُ فَأَحَلَّ حَلَهُ وَحَرَّمَ حَرَامَهُ أدْخَلهُ اللّهُ تعالى بِهِ الْجَنَّةَ، وَشَفَّعَهُ في عَشَرَةٍ مِنْ أهْلِ بَيْتِهِ كُلُّهُمْ قَدْ وَجَبَتْ لَهُ النَّارُ.

     Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdular ki: "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan âliesinden on kişiye şefaatçi kılınır." (Tirmizi,  Fezailul’Kur’an, 46)

 

Dinin İkinci Kaynağı Hadisi (Sünnet) Tanıyalım

 

تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ، لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَكْتُمْ بِهِمَا : كِتَابَ اللَّهِ، وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ

Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti.. (Mâlik, Muvatta’, Kader 3)

 

Güzel dinimizin iki temel kaynağı vardır. Bunlar yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in Sünneti’dir.

 

Kelime olarak gidilen yol manasına gelen sünnet, söz, fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı yaşayarak yorumlaması demektir. Sünnet, Kur’ân’ın açıklayıcısı olduğu için Kur’ân-ı Kerîm’den hemen sonraki ikinci delildir.

    

Hadis: Hz. Peygamber’in sözü, fiili, ashâbının yaptığını görüp de reddetmediği davranışlar (takrir) ve onun yaratılışı veya huyu ile ilgili her türlü bilgi demektir.

 

Sünnet: Sözlükte yol demektir. Terim olarak sünnet, söz, fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı yaşayarak yorumlaması demektir.

 

Peygamber ve Sünnete Olan İhtiyaç

 

Bütün peygamberler, Allah’ın emir ve nehiylerini O’nun kullarına ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidâyet elçileridir. Her peygamberin olduğu gibi bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) de iki temel görevi vardır: Tebliğ ve beyân.

 

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun” (Mâide 67).

 

Sünnetin Kaynağı Vahyi Gayri Metlüvdür:

      

Sünnetin hepsi haktır ve onda bâtıla yer yoktur. Çünkü, sünnet ister kavlî olsun, ister fiilî veya tak­riri olsun, yüce Allah, Resulünü batıldan korumuştur.

 

Abdullah İbn Amr İbn el-As (r.a,), Nebiden (s.a.v.) işittiği her şeyi yazıyordu ki Kureyş(liler) ona bunu yasaklayarak şöyle dediler: "Rasûlullah (s.a.v.) de kızgınlık ve hoşnutluk hallerinde konuşan bir insan iken, O'ndan işit­tiğin her şeyi yazıyorsun, öyle mi?" Bunun üzerine Abdul­lah yazmaktan el çekti ve durumu Nebî'ye (s.a.v.} sordu. O (s.a.v.) da ağzına işaret ederek şöyle buyurdu: "Yaz! Nefsim elinde olan (Allah)'a yemin ederim ki buradan haktan başka bîr şey çıkmaz." (…..)

 

Kur’ân-ı Kerîm, hem lafzı hem de mânasıyla vahiy olduğu için ona vahy-i metlüv (okunan vahiy) denilmektedir. Sünnete ise, vahy-i gayr-i metlüv denilmektedir.

 

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى {1} مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى {2} وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى {3} إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى {4}

“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 1-4)

 

Sünnetin Bağlayıcılığı Konusu Tercih Meselesi Değildir:

 

فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ

“Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Resûlü’ne arz ediniz!” (Nisa  59).

 

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

“Hayır Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip verdiğin hükmü, içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan kabul edip teslim olmadıkları sürece tam mü’min olamazlar” (Nisâ 65).

 

Hayatın Her Noktasında Sünnet Vardır:

Hz. Peygamber’in harb-sulh, ibadet-ticaret, hak ve adâlet, suç-cezâ gibi ciddî ve önemli konularla meşgul olması hemen herkes tarafından pek tabiî karşılandığı halde, onun, günlük insan hareketlerinin biçim ve şekilleriyle de meşgul olmasını bazıları akıllarına sığdıramayabilirler. Nitekim Selmân-ı Fârisî’ye bir müşrik biraz da alaylı bir edâ ile şöyle dedi:

— Görüyorum ki dostunuz Muhammed, size her şeyi, ama her şeyi, hatta helâya nasıl oturacağınızı bile öğretiyor?

 

Selmân, gayet ciddî bir edâ ile:

- Evet, gerçekten de öyle, diye onu tasdik ettikten sonra Hz. Peygamber’in tuvalet âdâbıyla ilgili tavsiyelerini sıraladı (Müslim, Tahâre 57-58).

 

Sünnete Sarılan  Kurtulur:

 

“En güzel örnek” olan Hz. Peygamberin sünnetinin kurtarıcılığından şüphe etmek Hz. Peygamber’in risâletine karşı çıkmak anlamına gelir.

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ 

“Peygamber’in emrine muhâlefet edenler, fitneye ya da can yakıcı bir azaba uğramaktan çekinsinler” (Nûr, 63)   

فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّ “..Kim benim sünnetimden (yaşama tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir (Buhârî, Nikâh 1)

 

Peygamberimiz kendisini, düşmanı görüp koşarak gelen ve milletini uyaran bir haberciye benzettiği bir hadisinde: “Benim ve Allah’ın benimle gönderdiği İslâm’ın durumu, bir topluluğa gelip şöyle diyen kişinin durumuna benzer:

 

- Ey Milletim, gerçekten ben, üzerinize gelmekte olan bir orduyu gözlerimle gördüm. Ben, size bu tehlikeyi bildiren apaçık bir haberciyim. Binaenaleyh canınızı kurtarmaya bakın!

Bu sözler üzerine ahâlinin bir kısmı ona itaat etti ve akşamdan yola çıkarak tabiî bir yürüyüşle bulundukları yeri terkedip gittiler, kurtuldular. Bir kısmı da onu yalanladı, yerlerinde kaldılar. Ordu onlara sabaha karşı baskın verdi ve hepsinin kökünü kazıdı. İşte bu hal, bana itaat,  getirdiklerime ittiba edenler ile bana isyan ve Hak’tan getirdiklerimi yalanlayan kimselerin durumunun ta kendisidir” (Buhârî, İ’tisâm 2).

 

Sünnetin kendisine sarılanları kurtardığı kesindir. Tâbiîn müfessirlerinden Dahhâk İbni Müzâhim ne güzel ifade etmiştir: “Cennet ile sünnet aynı konumdadır. Zira âhirette cennete giren, dünyada da sünnete sarılan kurtulur” (Kurtubî, Tefsîr, XIII, 365). İmam Mâlik de sünneti Nuh (ra)’ın gemisine benzetmiş ve “Kim ona binerse, kurtulur, kim binmezse boğulur” demiştir (Süyûtî, Miftâhü’l-cenne, s. 53-54).

 

"Kur'an Varken Sünnete Lüzum Yoktur" İddiası:

وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ "Sana da bu zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, kendilerine indirile­ni insanlara açıklayasın..." (Nahl, 44).

 

Sünneti lüzumsuz görenleri Peygamberimiz şu şekilde uyarmıştır: “Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde, sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, “biz onu bunu bilmeyiz, Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız, işte o kadar” derken bulmayayım!” (Ebû Davûd, Sünnet 5)

 

İslâm tarihi içinde sünneti kaynak olarak kabul etmeyip inkâr eden herhangi bir mezhep mevcut olmamıştır. Sünnetin şer’î delillerden olduğu herkes tarafından kabul edilmiştir. Ancak sünneti prensip olarak kabul etmekle beraber, onun yazılı belgeleri demek olan hadislere yer yer itiraz eden kişi ve gruplara rastlana gelmiştir. Kur’an sünnet olmadan anlaşılmaz. Sünneti reddedenler günün birinde Kur’an’ı da reddedeceklerdir. Ashâb-ı kirâmdan İmrân İbni Husayn (ra), Hz. Peygamber’in sünnetinden bahsetmekteyken adamın biri:

 

— Ey İmran! Sünnetten değil de bize Kur’ân’dan bahset! demiştir. Bunun üzerine İmrân:

—Sen ve senin gibiler Kur’ân’ı okuyorsunuz (değil mi?). Bana, namazdan, namazın içindeki davranışlardan bahsedebilir misin? Bana altının, sığırın, devenin ve diğer malların zekâtından bahsedebilir misin? Fakat sen yokken ben peygamberle beraberdim, diye çıkışmıştı.

 

Daha sonra İmrân, adama Hz. Peygamber’in zekât konusundaki açıklamalarını anlattı. Adam bunun üzerine:

— Beni ihyâ ettin, Allah da seni ihyâ etsin! dedi.

 

Olayı bize nakleden Hasan-ı Basrî demiştir ki “Bu adam daha sonra müslümanların fakihlerinden oldu” (Hâkim, el-Müstedrek, I, 109-110).

 

Helal Ya da Haram Kılma Yetkisi Yüce Allah Ve Onun Rasulündedir.

Sünnet, Kur’ân karşısında te’kid, tefsir, teşrî’ olmak üzere üç  görev üstlenmiştir:

 

Te’kid: Sünnet Kur’an’ın hükmüne uygun bir beyânda bulunur. Meselâ Kur’an-ı Kerimde ”Namazı kılın ve zekâtı verin”, “Ey inananlar, oruç size farz kılındı”,“Kâbe’ye gitmeye yol bulabilene haccetmek Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” buyrulmaktadır. Bu hükmü pekiştirmek için Peygamber Efendimiz’de (sav) “İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, haccetmek.” (Buhârî, Îmân,1) buyurmuştur.

 

Tefsir: Değerli kardeşlerim! Hadisler Kur’an-ı Kerimin orijinal tefsiridir. Kur’anı Kerimde her bir hüküm açık açık zikredilmemiş olup Peygamber Efendimizin izahatına ihtiyaç duyulmuştur. Mesela Rabbimiz (c.c) Kitab-ı Hakîminde Namazı yüze yakın ayette emrederken namazın nasıl kılınacağı ile ilgili net ve açık bir bilgi vermemiştir. Meselâ; “Namazı dosdoğru kılın ve zekatı da verin!” meâlindeki âyette Namaz ve Zekat emredilmiş ancak namazın nasıl kılınacağını, hangi vakitlerde kılınacağını ve hangi namazın kaç rekat kılınacağını beyan etmemiştir. Ve biz namazın nasıl kılınacağını akıl ile değil Efendimiz’in (a.s)

صلوا كما رأيتموني اصليBenim nasıl namaz kıldığımı  gördüyseniz, siz de namazı öyle kılın” sözünden öğreniyoruz. Ayrıca Zekâtın farz olduğunu âyetten öğreniyoruz. Ancak hangi maldan ne zaman ve ne miktarda zekat vereceğimizi Efendimiz’in (a.s)  sözlerinden öğreniyoruz. Oruç ve haccın detay bilgisi de aynı şekildedir.

 

     Teşrî: Kur’an’ın herhangi bir hüküm getirmediği konuda sünnetin bir hüküm ortaya koyması demektir. Meselâ: Nisa suresi 11. ayete göre miras hakkında “Allah, çocuklarınız hakkında şöyle davranmanızı ister..” buyrulmaktadır. Buna göre bu ayet genel manada katil olup olmadığına bakılmaksızın her çocuğun mirasçı olacağı hükmünü getirmektedir. Peygamber Efendimiz ise “Katil mirasçı olamaz” hadisiyle ayetin bu hükmünü sınırlandırmış ve sadece ana-baba katili olmayan çocuk için miras hakkı tanımış olmaktadır.

 

     Kıymetli cemaat: Özetlemek gerekirse Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkedilmesiyle ortadan kalkar (Dârimî, Mukaddime 16). Kısacası sünnetsiz müslümanlık olmaz. İslâm ümmetinin kimlik ve kişiliğini Hz. Peygamber’in yorumu yani sünneti oluşturmaktadır. Bu sebeple sünnet, İslâm’ı anlama, kavrama ve yaşamada vazgeçilmez en doğru ölçü ve yorumdur.

 

وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ

“Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir.” (Haşr:7)

 

Zaman zaman Müslümanlarda helal haram duyarlılığı zayıflayacak ve Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa kabul eder yoksa reddederiz diyeceklerdir. Oysa Allah Rasulü bu tür düşüncede olanları açık açık uyarmaktadır. “Sakın ola, herhangi birinizi, benim bir emrim ya da yasağım kendisine ulaştığı zaman, koltuğuna yaslanmış olarak, “ Biz onu bunu anlamayız!. Biz Allâh’ın (c.c) Kitabı’nda ne varsa (sadece)ona uyarız” derken bulmayayım” (İbn Mâce, Mukaddime, 2)

 

ÖZETLEMEK GEREKİRSE

Ehli Sünnet âlimlerinin ittifakıyla İslâm = Kur’ân + Sünnet + İcma+ Kıyas’dır.

Sünnet, en kısa ve genel anlatımıyla “İslâm kültürü” demektir. ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma sünnetten ayrılmakla başlar. Müslümanların ancak sünnete sarılmak ve ondan ayrılmamaya çalışmak suretiyle  İslâmî kimliklerini koruyabilecekleri bir gerçektir. Zira sünnetin terkedilmesiyle doğacak boşluk, sünnetin tam zıddı demek olan bid’atla  doldurulacaktır.

 

“Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar” (Dârimî, Mukaddime 16).

      

Sünnet, “İslâm kültürü” demektir. Ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma sünnetten ayrılmakla başlar. Sünnet; Kur'an'ın yaşanmış bir tefsiri, İslâm'ın ise amelî ve örnek bir tatbikidir. Öyle ki Nebi, tefsir olunmuş bir Kur'an ve yaşayan bir İslâmdır.

 

 وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا “Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının!” (Haşr 7).

Müminler olarak Kur’an’ın ilahi mesajına kulak verelim, onu okuyalım, anlayalım ve yaşayalım. Allah’ın rahmetine, dünya ve ahiret saadetine kavuşmanın yolunun Kur’an’ı anlamak ve yaşamakla mümkün olacağını bilelim.

 

 

Hazırlayan:

Abdülkadir Şanalmış

Sapanca İlçe Vaizi